Günlerden 7 Ekim Pazar…
Öğleden sonra saat 15.00 -15.30 civarı…
Biraz kafa dinlemek niyetiyle benim ikinci adresim olan Yalı Caddesindeki Balkon Kafeye gidip kahva söyledim kendime…
Bizim Balkon Kafe iki dükkanın birleştirilmesinden oluştuğu için arada yarım bir duvar vardır. Duvarın dibindeki masaya oturup kahvemi yudumlarken arka taraftan gelen bir ses dikkatimi çekti…
Tanıdık bir ses…
O gür sesi nasıl tanımazdım ki!
“Ben hep bunu özlemiştim, konuşup tartışıp asgari müştereklerde birleşilmesinden yanayım” diyordu!
Kendimi farkettirmeden bir göz attım…
Halil Posbıyık’ın ta kendisiydi…
Yanında Sertan Ocakçı, Erol Çivici ve Osman Yavuz…
Biri daha vardı ama sırtı bana dönük olduğu için tanıyamadım…
Hararetli şekilde birşeyler konuşuyorlardı…
İster istemez kulak misafiri oldum…
Halil Posbıyık gençleri almış karşısına yol gösteriyor, ağabeylik yapıyordu…
“Ya birleşir tek adayla çıkarsınız, ya da diğer projemi hayata geçireceğim” diyor!
Şaşırdım!
Osman Yavuz, “Başkanım siz bizim büyüğümüzsünüz. Bir dönem daha Ereğli’ye ağabeylik yapın” diyordu…
Sertan Ocakçı ise, “Başkanım partimiz sizin sayenizde Ereğli’de varlık gösterdi. Bende sizin desteğiniz olmasaydı İlçe Başkanı olamazdım. Siz aday olun” demez mi!
Erol Çivici de, “Siz beni belediye meclisi üyesi yaptınız. Sizin sayenizde siyaseti öğrendim. Siz dururken benim aday olmam doğru olur mu?” dedi!
Bu sırada bir ses daha duydum. Duyduğum sesin Ünal Demirtaş olduğunu sonradan anladım. Demirtaş da Halil bey ile iki gündür konuştuklarını, aday olması için kendisini ikna etmeye çalıştığını, ancak kendisinin, “Ben siyasete doydum. Evet Ereğli’ye vereceğim çok şey var daha ama bunu da gençlerin arkasında durarak, onlara fikir verip ağabeylik yaparak gerçekleştirmek istiyorum” dediğini söyledi.
İşte dedim kendi kendime…
CHP’de özlenen tablo bu!
Ama duyduklarıma inanamıyordum…
Halil Posbıyık yine o gür sesi ile masaya vurarak, “Bakın eğer aranızda anlaşıp birinizi aday çıkartmazsanız gidip Suat Önder’i aday yaparım” dedi!
Masadakiler kendi aralarında konuşmaya başladılar. Konuşulan herşeyi duyamıyordum. Sonunda anladım ki kura çekilmesi yönünde bir karar almışlar kendi aralarında!
Garsonu çağırıp bir kutu kibrit istediler!
Kibrik çöplerinden uzununu çeken aday olacaktı!
Kendi kendime, “Hey gidi CHP hey! Konuşarak anlaşamayıp adayı tombala ile belirleyeceğin kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi” dedim…
Halil Posbıyık ısrarla kura çekimine gerek olmadığını, CHP’lilerin konuşarak anlaşabileceklerini ve kendi aralarında bir aday üzerine karar kılabilecek bilinç ve kültüre sahip olduklarını söyledi…
Bu arada masadan kalkan Sertan Ocakçı lavobaya giderken beni gördü!
Şaşkın bir vaziyette “Abi nasılsın. Gelsene masamıza beraber oturalım” dedi istemeyerek de olsa…
Valla nezaketende davet edilmiş olsam bu fırsatı kaçırmamalıydım…
Masaya gidip hepsiyle tokalaştıktan sonra çayım geldi ve çeyımı içerken baktımkı konu değiştirildi…
Konuşulan herşeyi duyduğumu, devam edebileceklerini söyledim…
Erol Çivici bunları yazmamamı istedi, ısrarla rica etti…
“Valla kusura bakma Erol. Böyle bir kulisi yazmadan duramam” dedim.
Ünal Demirtaş kükredi: “Ben demedim mi size Balkona gitmeyelim oraya Hüseyin Orhan takılıyor, herşeyi yazar çizer diye” dedi.
Ortam bir anda gerildi…
Osman Yavuz, “Benim tanıdığım Hüseyin Orhan herşeyi yazmaz, şaka yapıyor” dedi!
“Bu sefer yanılıyorsun Osman. Böyle bir olayı yazmadan geçemem” dedim ki telefonum çalmaya başladı…
Yine bizim Sinan!
Saate baktım gece 01.35
“Abi ne çabuk uyudun yaa. Mesaj attım sana şu habere bir başlık verde yayınlayayım” diyor bizim Sinan herzamanki gibi!
Ulan Sinan…
Ne güzel bir rüya görüyordum…
Sen hiç mi uyumazsın?
Hadi uyumuyorsun bari beni rahat bırak be aslanım! Zaten akşama kadar bahçede çalışmaktan hamurum çıkmış!
Git Recep’i ara, bu saatte bu rüyadan uyandırılır mı insan be koçum…
Ne güzel rüyaydı beee!