Çok uzun yıllar oldu günlük yazmayalı…
Öyle her gün köşe yazmak her babayiğidin harcı değildir…
Zorlanmıyorum desem yalan olur…
Bizim Gazetenin Haber Merkezi Ereğli-Alaplı arasında 10’uncu km diye bilinen yerdeki, huzur evinin 100 metre kadar Alaplı tarafında kalıyor…
Masama oturup ne yazayım, bugün hangi problemi gündeme getireyim diye düşünürken tam karşımızdaki Belediyespor’a tahsis edilen kamp yerine kaydı gözüm…
Banklardan birinde oturan delikanlıya gözüm ilişti…
Bir tur atayım dedim ve delikanlının yanına yaklaşıp, sırf diyalog olsun diye sigara istedim…
Çok derin çekiyordu sigarasını…
“Hayırdır arkadaş sigarayı bir nefeste bitirdin adeta. Nedir bu derdin” diye sordum ve yanına oturdum…
30 yaşındaymış…
Bundan 5 sene önce babasından yüklü bir miras kalmış…
Merhum babasına sitem ediyordu…
25 yaşına kadar kendisini çalıştırmak yerine cebine bol para koyup sabah akşam gezmesine ve lüks yaşamasına imkân sağlamış babası…
“Çok severdi beni babam. Ama keşke böyle sevmeseydi. Irgat gibi çalıştırsaydı” diyor…
Delikanlı babası vefat edince sudan çıkmış balığa dönmüş…
Şirketleri nasıl yöneteceğini bilmiyor. Bol para harcama alışkanlığı da var…
Arkadaşlarını tanıyamamış…
Şirkette çalışanlar bunun acemiliğinden faydalanıp boşaltmışlar şirketin içini…
Zora girince yıllarca yanından ayrılmayan arkadaşları birer birer uzaklaşmışlar…
Bizim delikanlıya miras kalan kasası dolu şirketler sıkıntıya girmeye başlamış…
Çekler yazılmış…
“İlk icra geldi abi” diyor ve ekliyor: “Batıyorum. Ne yapacağımı bilemiyorum. Bu sıkıntımı gören arkadaşlar şimdi akıl bile vermekten imtina ediyorlar. Ah Babam ah… Beni niye bu kadar çok sevdin. Irgat gibi çalıştırsaydın şirketlerinde de alın terinin, mücadelenin ne demek olduğunu algılayabilseydim…”
Kendimin ticarete girip nasıl battığımı, akşam eve giderken ekmek alamadığım günleri anlattım genç arkadaşa…
Oysa O’nun tezgâhı tökezlese de henüz devam ediyordu…
Ticari tecrübemin olmadığını, ancak ticari tecrübesi olan baba dostlarını arayıp bulup onlardan fikir desteği almasını önerdim…
“Nasıl yapayım abi” dedi. “Babam öldükten sonra çevremdeki sahte dostlardan fırsat bulup babamın dostlarının elini öpmeye gitmedim ki hiçbir zaman” diye devam etti…
Sohbetimiz oldukça uzun sürdü…
Genç arkadaş hiç kimseye anlatamadığı dertlerini, hiç tanımadığı birine anlatmanın endişesini yaşasa da biraz rahatlamış gibiydi…
“Abi seni tanıdığıma çok memnun oldum. Zaman zaman buraya gelip seninle dertleşelim” dedi…
Memnuniyetle…
Bugün neyi yazayım diye düşünürken, genç bir arkadaşı biraz rahatlatmanın huzuru ile döndüm yolun karşısındaki ofisime…
Yaşadığım bu anıyı yazmaya karar verdim ki telefonum çaldı…
Arayan, henüz yarım saat önce ayrıldığımız o genç arkadaştı…
“Abi sana nasıl teşekkür etsem bilemiyorum. Bana verdiğin o cesaret ile rahmetli babamın çok sevdiği ama benim bugüne kadar hiç arayıp sormadığım bir abimizin yanına geldim. Açık açık konuştum onunla ve senin verdiğin nasihat ile yanına geldiğini söyledim. Çok iyi yapmış, kimse o arkadaş ara teşekkür et dedi. Bende seni aradım abi. Selahattin amcanın sana da selamı var. Seninle tanışmak istiyor” dedi arkadaş…
Bir kez daha mutlu oldum…
Küçük bir muhabbet ile belki tecrübesi az olan bir arkadaşa cesaret verip önünün açılmasına sebep oldum…
Yolun açık olsun kardeşim…
Sakın unutma!
Sıkıntıya girip senden uzaklaşmaya çalışan iyi gün dostların bir gün mutlaka sana geleceklerdir…
O günleri unutma…
Baba dostlarını da…