Atatürk anıtı önünde düzenlenen törene, Zonguldak Baro Başkanı Av. İbrahim Kerem Ertem, baro yönetimi ve avukatlar katıldı. Atatürk anıtına çelenk konulmasının ardından saygı duruşunda bulunularak İstiklal Marşı okundu.
5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle günün anlam ve önemini belirten bir konuşma yapan Zonguldak Baro Başkanı Av. İbrahim Kerem Ertem, “Sözlerime öncelikle, kısa zaman önce kaybettiğimiz Av. Kaya Taşçakmak ve Av. Hüsnü Yusuf Öztürk’ü rahmetle anarak başlamak istiyorum. Hatıraları önünde saygı ile eğilmekteyim” diyerek şunları söyledi.
“Binlerce yıldır, yurt edindiğimiz bu topraklarda, renklere, desenlere dokunmuş kilimlerin yüklendikleri anlamlardan, halk ozanlarının söyleyişlerinden, masalcıların anlattıklarından, efsanelerden, söylencelerden süzülüp gelmiş; diğergamlığı esas, misafirperverliği alışkanlık sayan, farklılıkları unutmuş, zengin kalpler yaşadı… İnsanı, dili, dini, rengi, meşrebi, memleketi için değil; gülüşü, bakışı, işi, aşı, nakışı için seven bir insanlık geldi geçti. Söyleyeceğini yüzüne diyen, dostunun ölmediğine, yaşadığına dair yalan söyleyene hırkasını hediye edecek kadar dost canlısı nesiller geldi geçti. Belki de hak, haklılık, hakka tapmak tahtında, insanlığın her gün yüzleştiği, her gün susuz veya aç kalma pahasına peşine düştüğü adalete ulaşma sevdası da başlıca macerası oldu. Hem insanı sevdi, insanlığımız, hem insanı yaşatmak adına adaleti sevdi. Netice olarak, insan ve adaler içiçe yaşadı. Bizler, adaletin tesisi, hakkın tanınması adına, insani bir meslek de icra ederken, aslında dosyalara sıkışmış kalmış uyuşmazlıkların çözümü için uğraşmıyoruz sadece. Çünkü biliyoruz ki mahkemede ki, insan, iddia da etse, savunmak istense de, şüpheli de olsa, maznun, mağdur da kalsa salt, dosya kapağında ismi yazan değildir. İnsan, mahkemelerin istatistiklerinde yer alan davacı-davalı da değildir elbette. İnsan, anlaşılmak, anlatılmak istenendir; dosyalara canlılık katandır; en azından hukuk sistemimiz, esas-karar sayılarından daha çok, adalet duygusunun tatmin edildiği insanı ifade etmelidir. Bu bakımdan, insana özgü değerler, bu topraklarda yaşamanın getirdiği folklorik, kültürel ve insanilik boyutuyla, bizlere ilave anlamlar kadar, nosyon ve misyonlar da yüklemektedir. Başka deyişle, mesleğimiz, salt mahkemelerde, duruşmalarda beliriyor, sonra bir dahaki duruşmaya kadar ara veriliyor değildir; avukatlık, neredeyse hayatın içinde her dem yaşanan bir meslektir; çünkü adalet hayatın anlamı, kültürümüzün insani yüzüdür”
“AVUKATSIZ YARGI ANLAYIŞI, İNSANSIZ OTOMATİK YARGI ANLAYIŞIDIR”
“Biz, avukatlar, sadece duruşmalarda var olmak için giymezler cübbelerini dediğimizde, avukatları mahkeme salonlarından, odalardan, adliyelerden uzaklaştırmak isteyen kimi görüşleri, hukuku anlamamakla itham ettik. Çünkü “insanilik değerlerine” sahip bu memlekette, zaman zaman idari anlamda, adaletin üzerinde oturduğu zemin çatlasa da, esasında adalet ve hakkaniyet, insaniliğin hamurunda yoğrulmuştur düşüncesinden hareket ettik. Çünkü adliyelerde avukatsız çalışmayı özleyen kimilerine, avukatı çıkarttığınızda, insanı da halkı da çıkartırsınız dedik. Çünkü avukatsız yargı anlayışı, insansız otomatik yargı anlayışıdır. Çünkü avukatı sadece usul hükümlerinin bir gereği gören bazı görüş sahiplerine, “adaletiniz mahkeme kararlarından evvel, karara varan sürecin adilliğinde gizlidir” dedik. Ve değerli meslektaşlarım, bizlerin mücadelesi, bir anlamda, insanın adalet ve hakkaniyetle sevdasının ozanlığıdır, şairliğidir. Bu rolü, yargının işlerliğine ortak olmuş bir mesleğin temsilcisi olarak söylemiyorum; sosyal hayatta, aktüalitede, yaşayan zamanda ve mekanda, “adaleti bereketli ve taze ekmekle” eşdeğer tutan Brecht’in düşüncesinden, “Adalet, tabiatın nizamına uymaktır. Hürlerin esirlere, bütünlerin noksanlara, kudretlilerin acizlere, sevenlerin sevmesini bilmeyenlere karşı borcudur “ diyen Hilmi Ziya Ülken’in yaklaşımına değin, yüzyıllarca değiştirilerek gelen hukuk aleminin bir ferdi olarak söylüyorum”
“BİR AĞAÇ ALTINDA DA, İKİ MASANIN SIĞABİLDİĞİ ODALARDA DA ADALET PEŞİNDEN KOŞTUK”
“Birçok kez dedik, yazdık ve söylemeye devam edeceğiz. Bizler mesleğimizi icra edecek, dört başı mamur adliye binaları, teknolojik mahkeme salon ve kalemleri elbette isteriz. Elbette, bilimsel çalışmalardan, araştırmalardan yararlanmak, teknolojiye her daim dokunmak da isteriz. Ama şunun da bilinmesini isteriz ki; bizler, bir ağaç altında da, iki masanın sığabildiği odalarda da adalet peşinden koştuk, gerekirse yeniden koşarız. Fakat bunlardan daha evlası, adalete susamış, hak peşinde mahkemelere yolu düşen vatandaşlarımızın, hukukun şemsiyesi altında yer tutmasıdır; bu duruşumuz hem asıldır, hem asildir. Bu sebepledir ki, mahkemelerden, adliyelerden, resmi makamlardan, kimi mercilerden avukatları uzak tutmanın, avukattan yalıtılmış alanlar yaratmanın hiçbir tarafı, hukuka sahip çıkmak değildir”
“AVUKATLIK MESLEĞİNİN BİR MİSYONU DA, SİVİLLEŞME VE DEMOKRATİKLEŞME GELİŞİMİNE VERDİKLERİ ADALET KATKISIDIR”
“Avukatlık mesleği umudun mesleğidir; her gün kapımıza gelenlerin, sözlerimizde, gözlerimizde, kalemimizde umudu aradığını çok iyi biliriz. Bizler, avukatlık mesleğinin nosyonu ve misyonu çerçevesinde, sadece üzerimize aldığımız işi aldığımız iş sahibine, hukuki hizmet vermiyoruz. Bu anlamıyla, avukatlar, haksızlığın zaman ve mekandan uzaklaşması ve pür adaletin tesisi bakımından modern sövalyelik yapıyorlar; hukukun tarafında kahramanca duruyorlar. Bu mücadele ekseninde, meslek taassubuna kapılmadan, hakkın tesisi yanında, çevre-birey haklarından, ülke, devlet, hukuk ekseninde kavramlaşmalara, sivilleşme ve demokratikleşme düzeyinin gelişmesine, hatta hukuk devletinin ve hukuka uygun toplum düzeninin tesisine kadar, kalıcı değerler katıyorlar” dedi.