Erdemir Genel Müdür Yardımcısı Kaan Böke, yaşam içinde kuşaklardan bahsettiği konuşmasında, 1980-2000 sonrası ise Y Kuşağı olarak nitelendirdi.
Bugünkü gençliğin daha çok teknolojik olanaklarla büyüdüğünü anlatan Böke, şunları söyledi:
UYSAL GÖZÜM ARKADA GİDER ÇOK ÜZÜLÜRÜM
GENEL ELEŞTİRİ ÖNCESİ ÇUVALDIZI SENDİKALARA BATIRMAK İSTİYORUM.
Türk Metal Sendikası Genel Başkanı Pevrul Kavlak ise bir fıkra ile başladığı konuşmasında, Türkiyedeki işletmelerin hızlı hareket edebilen insanlar istediğini savundu.
Ülkede üniversitelerin sendikalardan uzaklaşmasını sorgulayan Kavlak, şöyle konuştu:
Sendikaları silindir gibi ezen, itibarlaştıran, güçsüzleştiren, örgütlenmeyi imkansız hale getiren 12 Eylülü burada tartışmayacağım. İşçiyi bir meta haline getiren, emeği; alınıp, satılabilen bir kaynak meselesi haline getiren, neoliberalizmi burada gündeme getirmeyeceğim. Evet, bunlar gerçekler ama bizim bulunduğumuz mevkiler yakınma yerleri değildir, çözüm yerleridir. 12 Eylül ve Neoliberalizm uygulamaları karşısında gerçekten direnemedik, gücümüz yetmedi. Çünkü yalnız kaldık. Toplumun diğer kesimleriyle de, üniversitelerle de bağlarımızı kopardık. Sonuçta her yapı kendi içine kapandı, yalnızlaştırıldı. Genel eleştiri öncesi çuvaldızı sendikalara batırmak istiyorum. 12 Eylül 1980de ülke nüfusu 46 milyon, sendikalı çalışan sayısı 4,5 milyon. Sendikalı işçi sayısın da 2,5 milyona yakın. Oysa bugünkü nüfusumuz 75 milyon, sadece kayıtlı çalışan sayısı 12 milyonun üzerinde, sendikalı işçi sayısın bir milyon 200 bin, Toplu Sözleşmeden yararlanan işçi sayısı ise 700 bin. Tablo bu. Bu rakamlara, bu tabloya biz Çöküş diyoruz.Peki bu çöküşün tek sorumlusu biz, sendikalar mıyız? Elbette değil bütün toplumun aktörlerinin bu tabloda payı var. Medyada uzmanların ağızlarından çıkan sözler hep aynıdır. Onlara göre sadece para çalışır. Ağızlarından bir kez bile emek, alın teri işçi sözcüğü çıkmaz. Hak, adalet, hukuk duyamazsınız. Onlar için borsa vardır, döviz vardır, kar vardır. Onlar için işçinin kendi hakkını araması tehlikelidir. Onlar için işçinin saat ücretinin artması kötüdür çünkü kar düşer. Bunların saltanatına dokunan düşmandır. Bunlar bizi huzurun, barışın düşmanı yaptılar. Ülkenin dört bir yanında grevler var, gazetelerde tek bir grev haberi var mı? Başka işçilere örnek olmasın diye tek bir kazanılmış hak haberi var mı? Oysa üretim, verimlilik ödülü kazanan bütün işletmelerde sendika vardır. Çünkü sendika geldiğinde, o iş yerlerine üretim kalitesi disiplin ve eğitim gelir. İş kazalarının en az olduğu iş yerleri de sendikaların olduğu yerlerdir. Ama bunları televizyonda göremezsiniz, radyolarda duyamazsınız, gazetelerde okuyamazsınız. Siyasi partiler de bu süreçte sendikalara karşı benzer tutum sergiledi. Sendikaları hep arka bahçesi yapmaya çalıştı. Yapabildiğine iyi, yapamadığını hep kötü dedi. O zaman işçinin sendikasına olan güveni azaldı. Ama bunun günahı sendikacıların olduğu kadar, sendikaları tahakküm altına almak isteyen siyasilerindir. Öyle bir algı yönetimi uygulanıyor ki, Türkçemiz, dilimiz bile değiştiriliyor. İş yerlerinde artık personel Müdürlüğü kalmadı, İnsan Kaynakları oldu. Allah aşkına, insanın kaynağı mı olur! Allahın en kutsal varlığı insandır. Ama işçi personel olmaktan çıkarıldı. Emek, üretim kaynaklarının basit bir unsuru haline getirildi. İşçi sağlığı ve İş Güvenliği yasası değiştirildi, İş Sağlığı ve Güvenliği oldu. Bu kadar önemli bir yasada işçinin adı bile geçmiyor. Bu basit bir unutkanlık, ihmal ya da iyi niyetli bir hata değildir. Artık algı değişmiştir. Artık önemli olan işçinin değil, işin güvenliğidir, sağlığıdır. Artık işçiye takım üyesi deniliyor. Yani artık işçi kendi başına bir varlık, tek başına bir değer olmaktan çıkarılıyor. Bu değişim ve dönüşüm, tehlikeli bir gidişin işaretidir. Bu emeğin, alın terinin yok sayılığı bir geleceğin işaretidir.Biz mazeret aramaya değil, buraya iş yapmaya geldik. Nasıl olur da daha güzel, adil ve barış dolu bir dünya inşa ederiz diye geldik. O zaman geçmişi bırakıp, bugüne ve geleceğe bakacağız. Geleceğe bakmak için de değerli hocalarımıza, bilime üniversitelerimize ihtiyacımız var.
Kazanmak için güçlük olmak yetmez, hazırlıklı olmak gerekir. O yüzden, çıkabilecek tehlikelere karşı önlem almak için sizin yakacağınız ışığa ihtiyacımız var. Işık olmazsa göz bir işe yaramaz. Üniversiteler artık bu toplumun ışığı olmalıdır. Hayatta en Hakiki Mürşit İlimdir sözüne sahip çıkmalıdır. Yoksa hepimiz bizi bekleyen tehlikelere karşı hazırlıksız yakalanırız. Sizi önemli bir sorumluluk bekliyor. Umut sizde, sizi bekleyen sendikalardadır. Umut sizsiniz, umut biziz. Buradaki sihirli kelime Umuttur.Değerli öğrenciler, durduğunuz yere göre gördüğünüz de değişir. Ovadan bakarken gördüğünüzle, dağdan bakarken gördüğünüz farklıdır. Bu durum üretim sürecinde de aynıdır. Üretimde işveren sermayeyi, sendika da emeği temsil eder. Siz de mezun olduktan sonra iş hayatına atılınca ya işverenin yanında ya da emeğin yanında yer alacaksınız. Eğer sermayenin yanında olup, o gözle bakarsanız, o zaman işçiyi göremezsiniz. İşçi her şeyden önce bir insandır. Eğer emek en güzel değer diyorsak, işte o kutsal emeği yaratan işçidir. O emekçilerin de insanca çalışıp, insanca yaşamak haklarıdır. İnsanca yaşamakta ise demokrasi tek çözümdür. Demokrasi olursa insan hakları, adil ücret adalet olur. Bunların olduğu yerde mutluluk olur, huzur olur, barış olur. Türk Metal olarak buz böyle bakıyoruz. Biz işvereni, üretimdeki sosyal ortağımız olarak görüyoruz. Biz işvereni, işveren temsilcisini yok saymayız. Kazanacaksak iki tarafından da kazanması gerektiğini iyi biliriz.
Siz mezun olunca bir tarafta olacaksınız. Ama ne tarafta olursanız olun, sakın ola sakın taraftar olmayın. Çünkü taraftarlar gözleri kör eder. Bazen sermayeyi putlaştırır, bazen emeği bitleştirir. Bizim bite de puta da ihtiyacımız yok. Bizim sadece gerçeklere ve adalete ihtiyacımız var.
TÜRK METAL ÖRGÜTLÜDÜR
Biz sosyal sendikacılığın öncüsüyüz. Sosyal sendikacılık, paylaşarak acıyı azaltmak, paylaşarak sevinci çoğaltmaktır. Türk Metal, Sosyal Sendikacılık demektir. Bizi biz yapan, en büyük, en güçlü yapan işte bu özelliğimizdir. Türkiyenin en büyük 10 sanayi kuruluşundan 8inde Türk Metal örgütlüdür. Hepsi dünyanın önde gelen şirketleridir, hepsinde iş barışı, huzur ve adalet vardır. Çünkü hepsinde örgütlü güç var, Türk Metal var. Nerede bir Metal işçisi varsa orada Türk Metal vardır. Türkiyede örgütlü her 4 işçiden biri Türk Metal üyesidir.
Türk-İş genel Başkanı Ergün Atalay ise 1 Mayıs ile ilgili sözlerine ağırlık verdiği konuşmasında, Türkiye´nin her yeri Taksim. Taksim diye bir takıntımız yok. Kim nerede istiyorsa orada kutlasın dedi.
Atalay, Türk Metal Sendikasının gücünden bahsederek, şunları söyledi:
Haftaya perşembe günü 1 Mayıs İşçi Bayramı, Türkiye´nin her yerinde olduğu gibi ana merkezi Tük-İş´in Kadıköy. Türk-İş´in bünyesi ve yapısına göre Türkiye´nin her yeri Taksim. Taksim diye bir takıntımız yok. Ama kim nerde istiyorsa orada kutlasın. Ama Türk-İş üyesinin şöyle bir yapısı var. Müsaade almadan bu kutlamaları yapmak Türk-İş´in yapısı buna müsait değil. Polis arkadaşlarımızın yüzde 95´i işçi ve memur çocuğu. Geçen gün bir işçi kardeşimiz mektup yazmış. ´Ne olur başkanım. Bizim evlatlarımızla sürtüşmeden müsaade alınan bir alanda bunu kutlayın.´ Biz dün de öyle yaptık. Bugün de öyle yapacağız. İnşallah perşembe günü de öyle yapacağız.
Atalay, TBMMde işçi kesiminin ise çok az oranda temsil edildiğinin altını çizdi.
Erdemir Genel Müdürü Sedat Orhan, Alaplı Belediye Başkanı Nuri Tekin, Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) Genel Başkanı Eyüp Alabaş, Türk Metal Sendikası Karadeniz Ereğli Şube Başkanı Yusuf Ziya Odabaş, GMİS Genel Merkez yöneticileri, Gülüç Belediye Başkanı Gökhan Demirtaş, GMİS Armutçuk Şube Başkanı İsa Mutlu, Uludağ Üniversitesi başta olmak üzere çeşitli üniversitelerden öğretim görevlileri, üniversitelerin öğrencileri ile bir grup Erdemir işçisinin katıldığı Kurultayın ilk oturumu konuşmaların ardından başladı.
Büyük Anadolu Ereğli Hotelde başlayan Kurultay 3 gün sürecek. Bu süre içinde Kurultaya katılan konuklar çeşitli gezi ve ziyaretlere katılacaklar.
Güncelleme Tarihi: 25 Nisan 2014, 09:15