Çatalağzına yapılması planlanan termik santral ile ilgili ÇED Toplantısı bölge halkının yoğun protestosu nedeniyle yapılamadı. Toplantıya katılmak üzere Çatalağzına gelen CHP Zonguldak Milletvekili Şerafettin Turpcu, toplantı öncesinde vatandaşlar tarafından düzenlenen protesto eyleminde konuştu.
Turpcu burada yaptığı açıklamada şunları söyledi:
Bilindiği üzere Zonguldak, termik santrallerin yoğun olarak bulunduğu, buna ek olarak da yenilerinin yapılmasının planlandığı bir il durumundadır.Yani, hükümetin Zonguldak`a biçtiği rolün, Batı Karadeniz`de devam eden termik santraller zincirinin merkezi olduğunu görüyoruz.Kömür havzasının başkenti Zonguldakın, ülkemizin enerji üretimi ile ilgili hedeflerinin dışında kalması tabii ki beklenemez.Ancak bu durum, halkımızı ve yaşadıkları çevreyi boğacak düzeyde, bu kadar yoğun ve birbirine çok yakın mesafede termik santraller yapılmasını da haklı çıkarmaz. Muslu-Çatalağzı arasında 3-5 km arayla 3 tane termik santral var. Burada yaşayan insanlarımızın sağlığının dikkate alınmadığını görüyoruz.Şunu çok net söylüyorum ki Zonguldak artık bu kapasitesini çoktan doldurmuştur. Yaptığımız çalışmalarda dünyada bu kadar dar bir bölgede bu kadar fazla termik santralin yapıldığı bir örneğe rastlayamadık.
Sorun sadece belirli bir bölgede yoğun şekilde termik santral yapılması değilir.Sorun, kömür havzasına ithal kömür getirmekvehali hazırda mevcut santrallerin insan sağlığına ve doğaya olumsuz etkilerini minimuma indiren modernizasyonları ve filtreleme işlemlerinin yapılmamasıdır.Zonguldak`ın partikül madde kirliliği açısından Türkiyenin en kirli bölgelerinden birisi olması bununla doğrudan bağlantılıdır.Bizim termik santrallerle ilgili yaptığımız açıklamalar aynı zamanda iktidarın enerji politikasına dair bir eleştiridir. Bu politikada ülke çıkarı, Zonguldak`ın geleceği, çevre ve insan sağlığına öncelik verilmemiştir. Hâlâ yeni santralların planlanması, bu açıdan her hangi bir kaygı duymadıklarını gösteriyor. Ülkemiz, yerli enerji kaynağı diye yola çıktığı serüvende, dışa bağımlılığı yükselten ve ithal kömüre açılmış bir piyasa haline getirilmiştir. Bu alanda da söylediklerinin tersini yapıyorlar.
Burada bunu söylerken bir noktayı özellikle vurgulamak istiyorum, çevreye olumsuz etkisi olan,insan ve hayvan sağlığı üzerinde geri dönülmez tahribatlara neden olan, ileri düzeyde filtreleme teknolojisini kullanmayan termik santrallere, yerli kömür kullansa dahi evet denmez, denemez.Bu mevcut için de geçerlidir. Daha önce yaptığım açıklamalarda ifade ettiğim gibi mevcut santrallerin Avrupa´da çalıştırılan en iyi örnekler seviyesinde olması sağlanmalıdır.Bunun yanı sıra, termik santraller yerleşim yerlerine yakın şekilde, tarım, orman arazisine, sit ve arkeolojik alanlara yapılmamalıdır. Yer seçimi konusunda sadece kamu kurumlarının denetimi de yetmez. Onlar, Önlerine gelen dosyadaki bilgilerle karar veriyorlar, yerine gidip bakmıyorlar. Eksik, yetersiz, hatta saklanan bilgilerle olur kararı verilmez, yöreyi coğrafyayı bilen yerel STK´lar da bu konuda söz sahibi olmalılar. Hükümetin dışa bağımlı yakıt politikası ve enerji arz güvenliği riskini artırması bir başka eleştiri noktamızdır. EPDK verilerine göre ürettiğimiz elektrik için ithal yakıt nedeniyle dışa bağımlılık oranımız yüzde 72 civarındadır. Türkiyenin ithal yakıt toplam harcaması 60 milyar ABD doları civarındadır. Bunun 5 milyar dolar civarı ithal kömüre harcanmaktadır. Kömür ithalatında ülkemiz dünyanın 9. büyük kömür ithalatçısı konumundadır.
Zonguldak´a bile ithal kömür gelmesi sorgulanması gereken bir olaydır. Zonguldak ve çevresine yeni kurulmak istenen santrallerin de ithal kömüre göre dizayn edildiği bilinmektedir.Hali hazırdaki yerli üretimin bu kadar fazla sayıda termik santrale yetmesi de mümkün görünmemektedir. Bu nedenle yapılması planlanan yeni termik santral projeleri ithal kömüre mecbur mantıkla düzenlenmektedir.Bu ülkeye ve bölgemize yapılabilecek en büyük kötülüklerden bir tanesidir. Bu yatırımların gerçekleşmesi hem dışa bağımlığı hem de cari açığı daha da arttıracaktır.
Bunun yanı sıra, bütün ülkelerin karbon salımını azaltmaya çalıştığı bir ortamda Türkiye, büyük oranda ithal olan kömür yakarak bunu artırmaktadır. Bu durum, gelecekte Türkiyenin karbon salımı kısıtları konusunda ciddi sorunlar yaratabilecektir. Türkiye ve Zonguldak ithal kömür yakmanın adresi olmamalıdır.İthal kaynak sevdasının nedeni, ithalat yoluyla hammaddeye kolay erişilebilirlik, inşaat ve üretim aşamasında çevresel denetimlerin yapılmamasıdır. Böylelikle yatırım ve işletme maliyeti de düşürülmektedir.Bu durum, kârı şirkete, zararı ise ülkemizin bugününe ve geleceğine yükleyen bir anlayıştır.
Ülkemizde her şeyin en kötü örneğini görüyoruz ve yaşıyoruz. Her şey tasarımın çok ucuz olmasına endekslenmiş durumda. Böyle ürünler, tasarımlar, termik santraller Batı Avrupa´da yok, Amerika´da yok. Bizde neden var? Neden denetleyici kurumlar engel olmuyor?
Çünkü bu bir anlayış meselesidir.
2013 yılında, hükümet tarafından Türkiye de elektrik piyasasını düzenleyen kanunda bazı değişiklikler yapılarak, devlete ait olan, özelleştirme sürecindeki ve özelleşen termik santrallere çevre mevzuatlarından muafiyet getirilmeye çalışıldı. Buna göre, bu termik santraller mevzuatın getirdiği bacalarına filtre takmak, arıtma gibi yeni çevresel yatırımlar yapmak zorunda kalmayacaktı. Ayrıca çevresel izin ve denetimlerden de muaf olacaktı. Bu değişiklik 2018e kadar geçerli olup, Bakanlar Kurulu kararıyla da 2021e kadar uzatılabilecekti.
CHP, çevre açısından büyük tehlike doğuracak bu değişikliği Anayasa Mahkemesine taşıdı. AYM, davayı esastan inceledi ve maddelerin iptaline karar verdi.
Hükümet eliyle termik santrallerin çevresel denetimden kaçırılmaya çalışılması çok vahim bir durumdur.
Termik Santraller mutlaka çevre normlarına uymalıdırlar. Çevre normlarından muafiyet kesinlikle söz konusu olmamalıdır. Bunun yanı sıra, Çevresel Etki Değerlendirmesi de gerçek işlevini yerine getirmelidir.
Çevreyi korumak ve ortaya çıkması olası sorunları engelleme görevini yapması gereken ÇED Raporu süreci bir anlamda kadük hale getirilmiştir. Çünkü ÇED, yatırımların önündeki aşılması gereken bir engel olarak görülmektedir.
Unutulmamalıdır ki, çevresel etki değerlendirmesi sadece bir rapordan ibaret değildir. ÇED bir süreçtir ve ÇED sürecinin en önemli bölümü ise izleme sürecidir. ÇED Raporlarında tesisi yapacak şirketlerin taahhüt ettikleri birçok konuyu işletme süreci başladıktan sonra yerine getirmedikleri bilinmektedir. Bakanlığın da bu konuda denetim görevini ne kadar yerine getirdiği büyük bir soru işaretidir.
Son olarak, mevcut termik santrallerin çevreye olumsuz etkilerinin minimize edilmesi konusunda bir master planı yapılmalıdır. Türkiye`nin önümüzdeki 50 yıllık enerji politikasını planlarken, termik santrallerin Türkiye`nin enerji politikasında nasıl bir yer tutacağı belirlenmeli ve ona göre adımlar atılmalıdır.
Bunlar yapılırken, yanipolitik kararlar alırken çevre göz ardı edilmemelidir diyor hepinize saygılar sunuyorum.
Güncelleme Tarihi: 16 Aralık 2015, 14:38