MADENCİLİK TARİHİMİZE, HER AÇIDAN ACI BİR NOT DAHA DÜŞTÜK

MADENCİLİK TARİHİMİZE, HER AÇIDAN ACI BİR NOT DAHA DÜŞTÜK

gundemeregli.com-21-22-23 Mayıs 2014 tarihlerinde Zonguldak’ta düzenlenen 19. Kömür Kongresi’nin açılışında konuşan Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) Genel Başkanı Eyüp Alabaş, 13 Mayıs 2014 tarihinde Soma’da iş cinayetinin de ötesinde bir katliama tanık olduklarını belirterek, “Kâr hırsı ile yeterli güvenlik önlemlerinin alınmadığı, üretim zorlaması için akıl almaz düzenlemeler yapıldığı, çalışanların sindirildiği ve uyarıların dikkate alınmadığı bugün açıkça ortaya çıkmıştır” dedi.

Alabaş şunları söyledi;

“13 Mayıs 2014 tarihinde Soma’da iş cinayetinin de ötesinde bir katliama tanık olduk.

Madencilik tarihimize, her açıdan acı bir not daha düştük.

301 maden şehidimiz arasında 5 maden mühendisi arkadaşımız var.

Hayatını kaybeden tüm maden şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelerine, yakınlarına, tüm maden camiamıza ve milletimize başsağlığı diliyorum. Yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyorum.

KARINCALAR BİLE HAYATINI BU KADAR KOLAY KAYBETMEZ

Olaydan kısa bir süre sonra Soma’daydım.

Maden ocağından son şehidimizi de çıkartıncaya kadar olayı yakından izledim.

Bir madenci olarak ifade etmekten, anlatmaktan sıkıntı çektiğim, basit hatalar zinciri sonrasında bu katliam yaşandı. Doğaya karşı mücadelede karıncaların bile bu kadar kolayca hayatını kaybetmediği bu kaza önce ülkemizi yönetenleri, sonra bu sektörde sorumluluk taşıyan bizleri derinden yaralamıştır.

Dün Genel Maden İşçileri Sendikası Başkanlar Kurulu olarak yaptığımız basın açıklamasında, bu olayı kamuoyu nezdinde değerlendirdik.

“Bu, sıradan bir kaza değildir. Bu bir katliamdır. Sorumluları, en yukarıdan en alt birime kadar; olası kastla adam öldürmekten en ağır ceza ile yargılanmalıdır” dedik.

Çünkü bu kaza göz göre göre geldi. Sadece Genel Maden-İşleri sendikası olarak bizim ve Zonguldak’ın uyarıları dikkate alınsa bu kaza olmayacaktı.

UYARILAR DİKKATE ALINMADI

Bakınız; 15 Nisan 2004 tarihinde taşeron uygulaması başladığında “madencilik sektöründe, literatürde olmayan, dünyada eşi görülmeyen vahim iş kazalarıyla karşılaşılması mümkündür” uyarısı yapmışız.

23 Haziran 2005 tarihinde Karadon’da eylem yaparak taşeron şirketi ocağa sokmadık.

Devlet gücünü göstererek 19 Temmuz 2005’de taşeron şirketinin önünü açtı.

Ve 17 Mayıs 2010 tarihinde korkulan oldu.

Karadon’da taşeron şirkette 30 arkadaşımız hayatını kaybetti.

Bu kazaya facia dedik. Yine uyardık. Eylem yaptık.

7 Ocak 2013 tarihinde Kozlu Müessesesinde taşeron şirkette çalışan 8 arkadaşımızı kaybettik. Göz göre göre gelen bu kazayı iş cinayeti olarak tanımladık.

Eğer bu uygulama sürerse, insanlarımızın canı yanarsa, bundan sonrasında ‘taammüden adam öldürme’ suçunun gündeme geleceğini söyledik.

Bu kazalardan sonra Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Zonguldak’taydı. Cenazelerimiz defnedilinceye kadar buradan ayrılmadılar.

Ama hükümet taşeron düzenlemesi için hiçbir adım atmadı.

27 Ocak 2013 tarihinde Zonguldak’ta tüm emek örgütlerimizle birlikte “Emeğe Saygı-Taşerona Hayır” mitingi düzenledik.

1 işçi ve memur konfederasyonu hariç, diğer tüm konfederasyonların yöneticileri ve bağlı sendikaların üyeleri Soma’dan, Kütahya’dan, Türkiye’nin dört bir yanından akın akın Emeğin Başkentine, Madenci Anıtı’na geldiler.

TAŞERON DEMEK ÖLÜM DEMEK

Tüm emek örgütleri adına yaptığım konuşmada;

Taşeronlaşmanın sakıncalarını anlattık.

“Taşeronlaşma düzeni bir bataklıktır. Ve ıslah edilmesi mümkün değildir.

Taşeron düzeni bir bataklıktır ve Hükümet çırpındıkça batacaktır” dedik.

15 Şubat 2014 tarihinde Türk-iş, Ankara’da “Kölelik Düzenine Son, Taşeronlaşmaya, Örgütsüzlüğe, Kuralsız Çalışmaya Hayır Yürüyüş ve Mitingi” yaptı.

1 Mayıs’ta Zonguldak’ta, İşçi Bayramı’nda Tertip Komitesi adına yaptığım konuşmada;

“Türkiye hızla taşeron cumhuriyetine dönüştürülüyor. Kamu ve özel sektörde çalışan taşeron işçi sayısı 2 milyon 500 bine dayandı” dedik. Köle düzenini anlattık.

Her mitingde on binlerce insan “Taşeron demek ölüm demektir. Taşerona hayır” diye haykırdık.

Devlet adına, Hükümet adına ilgili Bakanlıklar adına kimse adım atmadı.

Tam tersine, bu saçmalığa “kanuni” kılıf hazırlamaya çalışıyorlardı. Ve Soma katliamı yaşandı.

Bakanlarımız yine oradaydı, yine cenazeler kalkana kadar oradan ayrılmadılar.

SÜRECİ YOK SAYARAK EMEKÇİLERİ SUÇLAMAYA KALKMAK DOĞRU DEĞİL

“Ben, yeterince düşük maliyetlerle üretemiyorum, Kurum zarar ediyor” diyerek; bu beceriksizliği sorgulamak, gerekli önlemleri almak yerine, özelleştirmeyi ve taşeronlaşmayı bir politika olarak belirleyen, devlet ve hükümet bu sürecin birinci derece sorumlusudur.

Burada TKİ özelinde, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Kurum yöneticileri, genelde tüm kurumlarda taşerona işveren, asıl işverenler doğrudan bu kazalardan sorumludurlar.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na bağlı iş müfettişleri, bu sahaları periyodik olarak denetlemekle sorumludurlar. Dolayısıyla Bakanlık sorumludur.

Şirket sahibi, tüm güvenlik önlemlerinin sürekliliğini sağlamak, çalışanlarının hayatını korumak zorundadır ve öncelikle, asıl sorumludur.

Eğer, bu sorumluluklar yeterince yerine getirilmiş olsaydı, Soma faciasının yaşanması mümkün değildi.

Şimdi bu süreci yok sayarak sadece emeği ile çalışanları suçlamaya kalkmak doğru değildir.

KÂR HIRSI, ÜRETİM ZORLAMASI VAR

Kar hırsı ile yeterli güvenlik önlemlerinin alınmadığı, üretim zorlaması için akıl almaz düzenlemeler yapıldığı, çalışanların sindirildiği ve uyarıların dikkate alınmadığı bugün açıkça ortaya çıkmıştır.

Değerli kardeşlerim, burada kendi adımıza da uyarılar yapmak zorundayız.

Kazanın uzun zamandır, geliyorum, dediğini hele hele o sabah ölümün bağıra bağıra geldiğini hepimiz öğrendik.

Böyle bir ortamda, öncelikle maden mühendisleri çalışmaya izin veriyor ve ocağa giriyorsa, teknikerler bu tehlikeli ortamda çalışmak için ocağa giriyorsa, bizim on günlük işçilere söyleyecek sözümüz olamaz.

Tecrübeli işçiler bu tehlikeyi göre göre ocağa girecek kadar sinmişse ve sendika bu duruma müdahale edememişse hepimizin çok ciddi hataları var demektir.

Hele hele meslek erbabı, eğitimli üst düzey yöneticilerin böylesi bir üretim zorlamasını anlamakta güçlük çekiyorum. Yılda 2 milyon ton üretmek üzere planlanmış bu maden ocağında, 2013 yılında 3,5 milyon ton üretim yapılmış. Bunun teknik olarak mümkün olamayacağını bilmesi gerekenler, işverenin para hırsına alet olmuştur.

Tüm maden şehitlerimizi tekrar rahmetle anıyorum. Selam ve saygılarımızı sunuyorum”.

Güncelleme Tarihi: 21 Mayıs 2014, 12:56
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER