Dilek Hemşire'nin adı ameliyathanede ölümsüzleşti

Dilek Hemşire'nin adı ameliyathanede ölümsüzleşti

Dilek Hemşire'nin adı ameliyathanede ölümsüzleşti

Koronavirüse yakalandıktan sonra sezaryenle dünyaya getirdiği oğlunu kucağına dahi alamadan yaşamını yitiren hemşire Dilek Çetin Akçabelen adı yıllardır görev yaptığı ameliyathaneye verildi. Hem mesai hem çocukluk arkadaşları, Dilek hemşireyi anlatırken gözyaşlarını tutamadı. Törene katılan annesi Ünzile ve babası Kemal Çetin güçlükle ayakta dururken, eşi Tansu Akçabelen ise gözyaşlarına boğuldu.

Henüz 30 yaşındaydı Dilek Çetin Akçabelen. 10 yıl boyunca İstanbul Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde (EAH) önce yoğun bakım, ardından ameliyathane hemşiresi olarak yüzlerce hastaya şifa verdi. En çok istediği şey ise anne olmaktı. Ancak 34 haftalık hamileyken corona virüse yakalandı.

Durumu hızla kötüleşince bebeği sezaryenle alındı. Oğlunun kokusunu dahi alamadan yoğun bakıma kaldırıldı ve 47 günlük yaşam mücadelesini 31 Mayıs’ta kaybetti. Çalıştığı hastane ve mesai arkadaşları Dilek hemşireyi unutmadı. Onun adı artık, her gün koşarak gittiği, yüzlerce hastaya şifa verdiği ameliyathanesinde ölümsüzleşti.

COVİD’DEN YİTİRİLEN MEMUR DURGUN DA UNUTULMADI

İstanbul Mehmet Akif Ersoy Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi EAH Yönetimi, Covid-19 nedeniyle yaşamını yitiren Hastane Sicil Şefi Abdulmenaf Durgun’un ismini de konferans salonuna verdi. Her iki sağlık çalışanı için düzenlenen törene Akçabelen ve Durgun’un ailesi, çalışma arkadaşları ile İstanbul İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, Hastane Başhekimi Doç. Dr. Mehmet Ertürk ve Küçükçekmece Kaymakamı Turan Bedirhanoğlu katıldı. Daha sonra her iki sağlık çalışanı için lokma dağıtıldı ve dua okutuldu.

ACILI BABA SAĞLIK BAKANI’NA RİCADA BULUNDU

Dilek Çetin Akçabelen’in acılı babası Kemal Çetin, onunla gurur duyduğunu söyleyerek duygularını şöyle özetledi:

“Çalıştığı ameliyathaneye adının verilmiş olması hepimizi çok duygulandırdı. Ama Sağlık Bakanımızdan tek isteğim var, benim kızımın ismini çok güzel bir hastaneye de versinler. Buradan Sayın Bakanımıza da sesimizi duyması ümidiyle selamlar söylüyorum.”

“ONLARIN HAKKINI NE YAPSAK ÖDEYEMEYİZ”

Törenin ardından Demirören Haber Ajansı’na konuşan İstanbul İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Kemal Memişoğlu, duygularını ifade etmenin çok zor olduğunu söyleyerek, “Hemşire hanım 30 yaşında, bebeğini göremedi. Doğduktan 45-50 gün sonra rahmetli olması gerçekten çok üzücü. Ailesine sabır diledik. Sayın başhekimimiz uygun görmüş, burada ameliyathaneye onun ismini vermişler. Konferans salonuna da sicil memuru Abdulmenaf Durgun’un adı verildi. Ben vatandaşlarımızdan bu empatiyi kurmalarını, bu acıları görmelerini istiyorum.

Haziran ve Temmuz ayının ilk haftaları izolasyon açısından çok daha dikkat etmemiz gereken zamanlar olmalı. Dilek hemşirenin bebeği artık bizim de bebeğimiz. O da ailesi de artık bize emanettir. Sadece hekimler değil, tüm sağlık çalışanları bu pandemi sürecinde çok büyük mücadele örneği ve gösterdiler. Biz onların hakkını ne yapsak ödeyemeyiz. Onların hakkını ödemek için toplumun izolasyona, maskeye, hijyene dikkat etmesi gerekiyor” dedi.

Hastane Başhekimi Doç. Dr. Mehmet Ertürk ise “Dilek hemşire çok özverili, çalışkan, taşın altına elini koymasını bilen ve öğrendiklerini de arkadaşlarına aktarmayı seven, çok sosyal, sevecen, güzel bir insandı. Biz onun ve diğer sağlık çalışanı arkadaşımız Abdülmenaf Bey'in en azından bir eserde adları kalsın istedik” diye konuştu.

“AŞI İÇİN ÇAĞIRACAKTIM COVİD OLDUĞUNU ÖĞRENDİM”

Dilek hemşirenin çocukluk arkadaşlarından olan ve onunla bir süre aynı ameliyathanede çalıştıktan sonra Aile Hekimliği hemşiresi olarak gebeliğinin takibini de gerçekleştiren meslektaşı Kübra Vural Fırat, onu anlatırken gözyaşlarını tutamadı.

Fırat, Tunç bebeğin aşı takiplerini de kendisinin yürüttüğünü söyleyerek şunları anlattı:

“Dilek’le ilkokuldan beri arkadaştık. Aynı zamanda buraya birlikte atandık. İkimiz de yoğun bakımda çalıştık, sonra beni de ameliyathaneye geçmeye ikna etti. Bir süre orada da beraber çalıştık. Aynı mahallede yaşıyorduk zaten. Her sabah beraber gelir bu ameliyathane kapısından birlikte girerdik içeri. Sonra ben Aile Hekimliği'ne geçtim. Onların Aile Hekimlikleri de benim çalıştığım yerdi.

Gebelik takiplerini de yaptım arkadaşımın, hatta tetanoz aşısı için gelmişti en son. Dileği tekrar aşıya çağıracağım diye düşünürken bir Pazartesi sabahı işe gittiğimde ekranda onun adını gördüm pozitif vaka olarak. Şoke oldum, yok o değildir isim benzerliğidir diye düşündüm önce. Sonra eşi Tansu Akçabelen’i de hasta temaslısı olarak sistemde görünce hemen Dilek’i aradım. Açmadı, mesajla iyi hissetmediğini yazdı.

Bu kadar ileri boyutta olduğunu da düşünmemiştim. Sonra sesli mesajlar gönderdi bana, iyi değilim, sezaryene alacaklar dedi. Doğumdan sonra da mesaj yollamış ama sesi nefes nefeseydi. Tansu ile irtibat halindeydik bebek için. Aşılarını da ben yaptım Tunç’un. Hatta daha yeni 2 aylık aşısını yaptık. Ama Dilek yok, bebeğin aşıya baba ve babaanne ile gelmesi beni çok yaraladı.

Çok kalabalık geliyor kuzum ama annesiz geliyor. Sisteme girerken arkadaşımın ‘vefat’ yazısını görmek de kahrediyor. O kadar güzel bir bebek ki, Rabbim annesinin ömrünü ona versin, güzel bir kaderi olsun inşallah.”


“EN ÇOK İSTEDİĞİ ŞEY OĞLUNU KUCAĞINA ALMAKTI”

16 yıldır Dilek Akçabelen ile arkadaş olduklarını anlatan meslektaşı diyaliz hemşiresi Hilal Demir ise sözlerini şöyle sürdürdü: “Liseden beri birlikteydik. Yakın arkadaşım, kardeşimdi. Bütün özel anlarımızda birbirimizin yanında olduk. Onu kaybetmek benim için çok büyük bir acı. Dilek çok hayat dolu bir insandı, çok neşeliydi, çok güzel, çok fedakâr bir arkadaşlığı vardı. Kendisi için ne isterse bizim için de aynısını isteyen bir insandı. Şu bu ameliyathanede adını gördüğümde çok üzülüyorum ama yapılan şey çok büyük bir incelik.

Herkese teşekkür ediyorum onuna adını yaşattıkları için. Dilek, oraya adının yazılmasını gerçekten hak eden bir hemşireydi. Yoğun bakımda bir süre beraber çalışmıştık. Hastalarına ailesinden biri gibi yaklaşır, onlarla sohbet eder, onları motive ederdi. O hastalarının saçlarını tarar, temizler, tedavisini eksiksiz yapardı. En son hastaneye ilk yattığı günlerde görüntülü konuşmuştuk. Başaracağını düşünüyorduk, o da öyle düşünüyordu. Oğlunu kucağına almayı çok istemişti. ‘Sarılamadım Hilal’ dedi bana bir gün. ‘Ama çok tatlı, hem bana hem babasına benziyor’ dedi. 4-5 günde toparlanıp çıkacaksın, her şey düzelecek, Tunç’u kucağına alacaksın, emzireceksin diye konuştuk. Ama olmadı.”

“ÇOK İYİ BİR YOĞUN BAKIM HEMŞİRESİYDİ YOĞUN BAKIMDA KAYBETTİK”

Dilek Akçabelen ile 5-6 yıldır aynı ameliyathanede çalıştıklarını anlatan ameliyathane hemşiresi Perihan Köseoğlu ise gözyaşları arasında onu anlatarak şunları söyledi: “Biz bir aile gibi çalışıyorduk burada. Sabah 8’de geldiğimizde, ekmeğimizi paylaşarak güne başlıyorduk. Dilek bizi mahvetti, bize acının en büyüğünü yaşattı. Tarifi yok gerçekten.

Sabah 8’den akşamın 6-7’sine kadar hatta bazen nöbetlerde 24 saat bir aradaydık. Aynı koltukta yatardık; sabah akşam beraberdik. Bizden önce yoğun bakımda çalışmıştı. Orada da o kadar güzel hasta bakıyordu ki, arkadaşlarından duyardık. Ne acı ki o da yoğun bakımda vefat etti. Yani onu anlatmaya kelimeler yetmiyor, çok acı oldu bizim için. Şimdi her gün buraya girerken onu göreceğiz. Yani o kapıdan bakmak çok acı olacak aslında. Ama belki de öyle teselli bulacağız.”

Güncelleme Tarihi: 20 Haziran 2020, 21:37
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER